Hayatta 3 adet sabır vardır. Birincisi geçmişte yaşamış olduğumuz ölümler, ayrılıklar, afetler ve kırıcı sözler. İnsan duygusal bir varlık, her ne kadar mantıklı davranmaya çalışsak da bizi genel itibariyle duygularımız yönetir. Geçmişimizde yaşanan acı olayları, bir türlü unutamayız.
Nitekim yaşadığımız ya da tanık olduğumuz en küçük olay bize geçmişi hatırlatır ve o anı yeniden yaşarız. Kimi zaman o acılar peşimizi bırakmaz ya da biz buna müsaade eder ve sürekli geçmişte şunu yaşadım, bunu yaşadım der durur ve bize o acıları yaşatanları unutamayız.
Daha sonrasın da tabi ki bir de gelecekte olacak ya da korktuğumuz olaylar silsilesi vardır. Acaba bu insan gelecekte de bana geçmişte yaşattığı acıları yaşatacak mı? Sorusu beynimizi kemirir durur.
Biz geçmişte yaşatılan acılar ve gelecekte yaşatılmaya korktuğumuz acıların endişesiyle hayatı kendimize dar ederiz ve o anı yaşayamayız. O anın nefes alıyor olmamızın, sağlığımızın kıymetinin farkına varamayız.
Affetme ve bağışlama üzerine söylenecek şey şudur ki; Kişi aslında affetmediği zaman, en büyük kötülüğü kendisine yaşatmış olur. Aslında olması gereken bağışlamak ve o kötü olayların ipini çekmek ve salıverip gitmesine müsaade etmektir. Ancak bu şekilde önümüze bakabilir ve hayattan zevk almaya başlarız. İnsan sosyal bir varlıktır.
Gün geçmiyor ki bir kötü davranış görmeyelim. Yaşatılmış olan bu kötü davranışları affedip, bağışlayıp önümüze bakmadığımız takdirde aslında kendimize acı çektirmiş oluyoruz. Kendini seven değer veren bir bireyin bu kötülüğü kendine yapmaması gerekir.
En azından akıllı olan yapmaz. Herhangi bir kişiyle yaşadığımız tatsız bir olay neticesi o insanı affetmez isek hem kırıldığımız için acı çekeriz hem affetmediğimiz için. Nasıl mı şöyle ki o insanı her gördüğümüz de o kişiyle yaşanılanlar gelir akla ve üzülürüz. İkincisi o kişinin bulunduğu bir etkinliğe gitmek istemeyiz.
O ortamda ki yaşanacak tüm güzel olaylardan da kendimizi soyutlamak zorunda kalırız. Şayet yaşatılan tatsız olay bizi derinden etkilemiş ise o kişinin adını dahi duymak istemeyiz.
Hayat çok kısa ve bize bahşedilen ömür ne kadar kimse bilmiyor ve her ne olursa olsun hayattan zevk almaya çalışmalıyız. Bu da aslında kendimize verdiğimiz değerle orantılıdır.
Üstün Dökmen ’in şiirinde bahsettiği gibidir esasen hayat. Hani diyor ya: Yola çıkınca her sabah bulutlara selam ver. Taşlara, kuşlara atlara, otlara insanlara selam ver. Sonra çıkarıp cebinden aynayı Bir selamda kendine ver. Affetmeliyiz ki kendimize değer vermiş olalım.